31 Aralık 2013 Salı

Yeni Yılınız Kutlu Olsun...

Sağlıklı, mutlu, huzurlu, barış içinde geçen bir yıl - yıllar dilerim. 
Yeni yılınız kutlu olsun...



Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

10 Kasım 2013 Pazar

ATATÜRK

Evrensel Atatürk 
 
İnsanlık ailesinin yetiştirdiği en büyük liderler arasında yer alan Atatürk için bütün dünya milletlerinin yürekten takdir, hayranlık ve saygı duygularıyla bizim heyecanımıza ortak olduklarını görmek insana çok büyük mutluluk veriyor.

***

Yıllar evvel, Türkiye'den bir heyet ticarî ilişkileri geliştirmek için Uzak Doğu'ya bir tur düzenliyor. Vietnam'da büyük şehirlerden birinde bir mola veriliyor. Yemek için bir lokantaya giriliyor. Siparişler verilip yemekler yenilirken, kendilerine hizmet eden yaşlı garson, bizimkilere hangi dilden konuştuklarını soruyor. Bizimkiler de, "Türkçe " diyorlar.

"Türkçe" ve "Türk" sözünü duyan garson, hemen "Mustafa Kemal Paşa" diyor. Bizimkiler şaşırıyor. Garson heyecanla anlatıyor.

"Küçüktüm. Bir gün babam, eve eski bir gazete getirdi. Gazetede Mustafa Kemal Paşa'nın düşmanları ülkesinden nasıl kovduğu, ülkesini geliştirmek için neler yaptığı yazılıydı. Bir de resim vardı  gazetede… Babam hem anlattı, hem de resmi gösterdi. Çok etkilendim. Ertesi gün okula giderken gazeteyi de götürdüm. Okul arkadaşlarıma hem babamın anlattıklarını hem de gazetede okuduklarımı anlattım. Bunun üzerine, okul arkadaşlarım gazetedeki Mustafa Kemal Paşa'nın resmini almak için üzerime saldırdılar. Kavga ettik. Ama resmi vermedim. Yüzümdeki yara izi o günden kalmadır."

***
1923 yılında, daha  sonra İngiliz krallık tahtına oturacak olan Edward, Hindistan'ı veliaht olarak ziyaret etmektedir. Top ve trampet sesleri arasında bir savaş gemisinden iner. Ama kendisini karşılayanlar, sadece birkaç mihrace ile birkaç yerli görevlidir. Alışılmışın tersine, halk ortalarda yoktur. Halkın bu ilgisizliğine çok üzülür ve babasına bir mektup yazarak sorar:

"Acaba bu durum, Gandi' nin düzenlediği bir aşağılama gösterisi midir?"

Babasının verdiği cevap, Mustafa Kemal Paşa'nın nasıl göründüğünün ve öneminin açıklamasıdır:

"Hayır! Bunun nedenini Mustafa Kemal'in açtığı Kurtuluş Savaşı'nda aramak daha doğru olur..."

***
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, İsviçre'de büyükelçidir. Hindistan'ın genç elçisi de Gandi'nin sağ kolu olan Desai'nin oğludur. Arkadaş olurlar. Ve Hintli diplomat, ona bir anısını anlatır:

"Okuldan eve her dönüşümde babam beni yanına çağırır ve ne öğrendiğimi sorardı. Ben de okuduğum derslerle ilgili olarak kendisine bilgi verirdim...

Sık sık şöyle derdi: 'Bir insan olarak bu derslerden yararlanmak elbette ki gerekir. Fakat bir Hintli olarak muhtaç olduğun en büyük ders, Türkiye' nin Kurtuluş Savaşı tarihidir. Şimdi yanımda otur, onu da sana ben anlatayım..."

***
Vatan gazetesi başyazarı Ahmet Emin Yalman, uzun gezilerinden birinde İngiliz Guyana'sına uğrar ve orada bir yerli ile arasında şu konuşma geçer:

"Siz hangi millettensiniz ?"

"Türküm."

"Öyle ise dost ve hatta kardeş sayılırız."

"Neden ? Müslüman mısınız ?"

"Hayır, Hıristiyan'ım. Fakat, bağımsızlığına susamış bir Guyanalı Hıristiyan'ım ve birçok yurttaşım gibi, sizin kurtuluş mücadelenizin hayranlarındanım. Günün birinde, biz de büyük önderiniz Mustafa Kemal' in açtığı yoldan yürüyeceğiz..."

***
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Brezilyalı bir diplomat arkadaşının, kendisine Atatürk ile ilgili olarak şunları anlattığını yazar:

"Biz Güney Amerika'da Türk denince bir zamanlar memleketimize göçmen olarak gelmiş satıcılardan başka kimseyi anlamazdık. Sizin millet olarak büyüklüğünüzü, şeref ve değerinizi ancak Mustafa Kemal adı işitildikten sonra takdir imkânı bulduk."

***

Bangladeş'in millî şairi Kazı Nasrul İslâm'ın 1921'de kaleme aldığı destansı şiir "Kemal Paşa" bugün okullarda okutuluyor.

Atatürk'ün vefatından 4 ay sonra Feni'de yerli halkın kendi tasarruflarıya kurduğu "Mustafa Kemal Lisesi" hâlâ ayakta...

***

Çin- Shanghay'de Shen Bao isimli bir gazete yayınlanmaktadır. Bu gazetenin 12 Kasım 1938 tarihli sayısında "Kemal'i Anarken" başlıklı bir yazı yayımlanır. Bu yazının bir bölümü şöyledir:

"Yeni Türkiye'nin kurucusu Kemal önceki sabah vefat etmiştir. Yaşamı boyunca elde ettiği ve bütün dünya tarafından bilinen başarılarını burada tekrar etmeye gerek yoktur. Burada anlatmak istediğimiz konu, O'nun, 1.Dünya Savaşı sonrasında gerçekleştirdiği direniş savaşının ardından yeni bir devlet kurmasıdır. Bu noktada, bizi yüreklendiren ve ders çıkartmamız gereken birçok husus bulunmaktadır. O'nun verdiği savaşın başarı ile sonuçlanması, bizim Japon Savaşı'nda mutlaka galip gelmemize dair güvenimizi artırmaktadır. Çünkü, biliyoruz ki, Türkiye İmparatorluğu 1.Dünya Savaşı'ndan sonra dağılarak paramparça olmuş, dış emperyalistlerin etkili tacizine maruz kalmıştır. Zamanın emperyalistleri galip olmanın verdiği kibir ile Türkiye'yi esir almışlardır.

"…Kemal'in, Yunanistan'ı savaşta yenmesinin son derece zor bir süreç olduğunu ve aynı zamanda biz Çinlileri de cesaretlendiren ve güvenini artıran bir başarı olduğunu biliyoruz. Türk ordusu, Yunanistan ile savaşa başladığında birbiri ardına yenik düşmüş ve birçok önemli şehrini düşmana terk etmiştir. Aynı zamanda Türkiye'nin de bizim gibi deniz kuvvetlerine sahip olmayışı, kıyı bölgelerindeki çarpışmalarda askeri açıdan son derece dezavantajlı duruma düşmesine yol açmıştır. Bu nedenle, Türkiye'nin Yunanistan ile savaşta tek avantajı düşmanı iç bölgelere çekerek kara savaşı yapmasıdır. Uzun süreli karada yapılan direniş savaşını takiben Yunan ordusunun yorgun düştüğünü gören Kemal,bütün gücüyle püskürme harekatına girişmiş ve ülke topraklarının büyük bölümünü geri alabilmiştir."

"1922 yılı Eylül ayına gelindiğinde Yunanistan'ın, Türkiye'deki tek askeri varlığı olan İzmir de Türk ordusunca geri alınmıştır. Bu nedenle, bizim (Çinlilerin) Japonlara karşı direnişimizin kararlılıkla değişmeden sürdürülmesine inancımız artmaktadır. Geçici olarak bir şehrin veya bölgenin düşmanın eline geçmesi hiç önemli değildir. Bizim (Çinlilerin) direnişimiz tıpkı Türkiye gibi olacak ve düşmanı kovacağız. Şimdi Kemal'i anmamız, aslında bu düşünce ve inancımızı kuvvetlendirmek ve Türkiye'yi kendimize örnek almamız halinde ancak anlamlı bir hareket olacaktır."

(Öğrendiğim bilgiye göre, Shen Bao gazetesini bulup tercüme eden kişi Sayın Noyan Rona'dır.)

Şüphesiz bu yazı, Atatürk'ün Çin üzerinde nasıl bir etki ve örnek oluşturduğunun göstergesidir.

***
Çin'de Atatürk üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Prof. Dr. Hu Zhenhua, "Milliyet Kültürleri Araştırmaları" adlı kitabının son bölümünü Atatürk'e ayırmıştır.

Onun Atatürk hakkındaki söylediklerini hatırlamakta yarar vardır:

''Çin'de Mustafa Kemal Atatürk'ü bilmeyen lise öğrencisi hemen hemen hiç yoktur. Çünkü bizim ülkemizde yıllardan beri lisede mecburi ders kitabı olarak okutulan Yakınçağ ve Çağdaş Dünya Tarihi kitabı, Mustafa Kemal ve onun önderliğindeki Türk devrimini de içermektedir. Hatta kitabın ilk sayfasında Lenin ve Gandhi'yle birlikte Atatürk'ün de portresi bulunmaktadır. Kitabın içinde de Atatürk'ün kara tahta başında yeni harfleri öğretirken resmi vardır.''

***
Çin'de okutulan lise ikinci sınıf tarih kitabında ATATÜRK şu sözlerle yer almaktadır.

"Birinci Dünya Savaşı ile yenilen ülkeler arasında bulunan Türkiye, savaştan sonra emperyalist ülkelerin istila ettiği hedef bir ülke oldu. Ülkelerini kurtarmak için, Türk Halkı, önderi ve yurtsever komutanı olan Kemal ATATÜRK ile ülkelerinin bağımsızlığını kazanmak için çalışıyorlardı. M. Kemal liderliğindeki yurtsever grup, padişahtan ayrılarak, Nisan 1920'de milli bir hükümet kurdu. O yıl Ağustos'ta padişah, ittifak devletleriyle Sevr Anlaşması'nı imzaladı ve böylece Türkiye, İngiltere, Fransa ve İtalya'nın yarı sömürgesi oldu.

Uzun süren bir savaştan sonra, M. Kemal hükümeti 1922 yılında İngiltere'den destek alan padişahın ordusunu ve işgalci Yunanlıları yendi ve 1923 yılında ittifak devletleri ile Lozan Anlaşması'nı imzaladı. Lozan Anlaşması'nda Türkiye'nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü kabul edildi. Yabancı ülkelerin Türkiye üzerindeki egemenlikleri ve ekonomi üzerindeki özel denetim hakları ortadan kaldırıldı. Ayrıca, boğaz bölgesinin tarafsızlaştırılması kabul edildi.

Milli bağımsızlığı kazandıktan sonra, Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve M. Kemal Birinci Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Daha sonra M. Kemal bazı demokratik reformlar uyguladı. Siyasi olarak padişahlık sistemine son verdi. Din ve devlet işlerini birbirinden ayırdı. Ekonomik alanda önlemler aldı. Kültür ve eğitim alanında laik eğitimi geliştirdi ve harf devrimi yaptı. Arap alfabesinin yerine Latin alfabesini getirdi. Sosyal olarak tüm eski kötü alışkanlıkları ortadan kaldırdı. Bu türlü yenilikler ülkenin bağımsızlığını kuvvetlendirdi ve halkı tekrar diriltecek yola girmesini sağladı.

M. Kemal devrimi başarılı bir devrimdir. M. Kemal devrimi Osmanlı İmparatorluğu'nun yüzlerce yıl süren derebeylik sistemini bitirdi ve Türkiye tarihinde yeni bir sayfa açtı."

***

Çin Halk Cumhuriyeti'nin Ankara Büyükelçisi Song Aiguo, diyor ki:

"Kurtuluş Savaşı kolay kazanılmadı. Kahraman Türk halkının başında Mustafa Kemal gibi bir deha olmasaydı, Kurtuluş Savaşı bu şekilde kazanılamazdı bence...Mustafa Kemal Paşa, ezilen milletler için örnek bir kahramandır. Çin de, 1920'lerde bir arayış içindeydi. Biz de Kemalizm gibi bir devrim yapalım diyorduk, olamadı. Büyük Atatürk'ün eskiden beri Çin'de özel bir yeri vardır, onun adı söylenince akan sular durur. 19949'da Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu, rejim değişti ama, yeni rejimin ilk ders kitabında Mustafa Kemal'in resmi ve yazısı yine yer aldı. Atatürk, bütün dünya milletlerine örnek olmuş bir dahidir."

***
Yazıya başlarken kullandığım ifadeyi bir kere daha yazacağım:

İnsanlık ailesinin yetiştirdiği en büyük liderler arasında yer alan Atatürk için bütün dünya milletlerinin yürekten takdir, hayranlık ve saygı duygularıyla bizim heyecanımıza ortak olduklarını görmek insana çok büyük mutluluk veriyor.

(Ahmet AKYOL, 10 Kasım 2012)


28 Ekim 2013 Pazartesi

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Kutlu Olsun...


Cumhuriyet neden 29 Ekim'de ilan edildi?.. İşte Atatürk'ün sırrı!..

 Dünya Savaşı, Avrupa’da 28 Temmuz 1914’te Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’a savaş ilan etmesiyle başladı. Ancak savaşın hemen başlarında Batı’da ve Doğu’da Alman saldırıları durakladığı için Almanlar Türkiye’nin bir an evvel savaşa girmesi için baskı uygulamaya başladılar.

Osmanlı Devleti savaşın başında silahlı tarafsızlık ilan etti. Her şeye egemen olan ve Türkiye’nin geleceğini Alman ordularının Avrupa’daki başarılarında gören, Harbiye Nâzırı ve Başkomutanvekili Enver Paşa 26 Ekim’de Alman Amiral Suşon’a Karadeniz’e açılması iznini verdi. Yavuz (Goeben) ve Midilli (Breslau) ile birlikte on bir parçadan oluşan Amiral Suşon komutasındaki Türk donanması 27 Ekim sabahı Karadeniz’e açıldı ve 29 Ekim sabahı Rusya’nın Odessa, Sivastopol ve Novrosiski limanlarını bombardımana tuttu. Böylece Türkiye 29 Ekim 1914’te fiilen Birinci Dünya Savaşı’na girmiş oldu. Osmanlı’nın kaderi zaten 9 Haziran 1908’de Reval’de Rus Çarı II Nikola ve İngiliz Kralı 7. Edward arasındaki görüşmelerde belli olmuş, paylaşılmasına karar verilmişti.

Teslimiyet anlaşması

Büyük Harp’in uzun seneleri zarfında millet, yorgun ve fakir düşmüş, ülkeyi dünya savaşına sokan İttihat ve Terakki’nin lider kadrosu kendi hayatlarının endişesine düşerek Türkiye’den ayrılmışlardı. Padişah şahsının ve sadece tahtının telaşı içinde, Damat Ferit hükümeti, aciz ve kurtuluşu ancak İngilizlerle anlaşmada bulmaktadır. Devlet 30 Ekim 1918’de Mondros’ta İtilaf Devletleri’yle koşulları ağır bir teslimiyet antlaşması imzaladı. İtilaf Devletleri Mondros’un özellikle 7. maddesinden yararlanarak ülkenin hemen her yerini işgal etmektedir. İşgallerle beraber katliamları da yaşayan bu çilekeş, inançlı, vatansever ve gururlu Türk milleti dış düşmanla boğuşurken, yüreği yanarak içerideki işbirlikçilerin de ihanetine uğramaktaydı. Nâzım, o günler için “Ateşi de, ihaneti de görmüş bir milletiz” diyor. Bütün bu ağır dış ve iç koşullara rağmen gür sesiyle ilk günden itibaren Mondros’a karşı çıkan, ulusun başına neler örülmekte olduğunu haykıran bir Mustafa Kemal vardır. Askeri ve siyasi dehasıyla Anadolu ihtilalini gerçekleştiren ve beş yıl süren müthiş bir mücadelenin sonunda Mustafa Kemal Cumhuriyet’i kurdu. 

Erzurum Kongresi

Ancak Cumhuriyete giden süreçte çok mihnetler yaşanmıştır. Gerçek anlamda “Cumhuriyet” üzerinde ilk düşünen Atatürk’tür. Erzurum Kongresi günlerinde “Muhakkak ki var olan hükümet biçimi ülkenin refah ve mutluluğuna ve gelişmesine yeterli gelmeyecektir. Başka bir hükümet biçimi arayıp bulmamız gerektiği kanısındayım” şeklindeki Mazhar Müfit Kansu’nun sorusuna 23 Temmuz 1919 gecesi Mustafa Kemal şöyle yanıt vermiştir.

“Zaferden sonra şekl-i hükümet Cumhuriyet olacaktır.”

Diğer taraftan Anadolu’daki gelişmeleri izleyen İngiliz gizli servisi Londra’ya, Sivas Kongresi sonrası bir “Anadolu Cumhuriyeti” kurulacağını bildiriyor ve İstanbul’da İngiliz Yüksek Komiser Amiral de Robeck de Lord Curzon’a gönderdiği şifrede Milli Mücadele’nin Cumhuriyete dönüşeceğinin işaretlerinden bahsediyordu. The Times gazetesi de 22 Eylül 1919 da “Sivas’taki Anadolu Cumhuriyeti” başlığını kullanmıştı.

Cumhuriyetin ilanından 2 yıl sonra, Ekim 1925’te Fahrettin Altay Paşa Çankaya’da Atatürk’ün misafiridir. Zihnini hep meşgul eden, Cumhuriyetin niçin ve neden 29 Ekim’de ilan edildiğini öğrenmek ister. Anlattıklarına kulak verelim: “Atatürk hep mazlum bir millet derdi. Cumhuriyetin ilanından epey bir süre geçmişti. Ben de, hep neden 29 Ekim diye kendi kendime sormuşumdur. Bir gün Çankaya’da sofra dağıldıktan sonra, ‘Paşam benim dikkatimi çekmiştir. Hep düşündüm. 30 Ekim 1918 günü mütareke ilan edildi. Adana’daki karargâhınızdan Başkent’e (İstanbul’a) verdiğiniz şifreyi hatırlıyorum. Şimdi aradan zaman geçti, Cumhuriyet’imizin ilanının 29 Ekim gecesine gelmesi acaba bir tesadüf müdür? Üç gün evvel, beş gün sonra da olabilirdi’ diye sordum”. Bunun üzerine Atatürk şunları söylüyor:

“Mütarekenin ilk günlerini hatırlarsın. Saray ve hükümet teslimiyeti kabul etmişti. Hükümet sarayın, saray da İtilaf Devletleri’nin elinin altına girmişti. Saray bu halinden memnundu. Fakat, ben bunu kabul edemezdim. Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek, ortadan kaldırmak isteyenlere karşı harekete geçmek için kendimi vazifeli saymıştım. Dünyada tek başımıza idik, fakat benim inandığım ideale benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hasıl oldu. Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı. Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı. Peki, 30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti? Dört yıl. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan ettik. İşte beş yıla sığdırdığımız büyük inkılap, bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş, hangi milletin tarihinde vardır? Bu mazlum millet kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır, çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükafatı işte budur. Bütün dünya bunu görmüştür. Daha da görecekleri vardır. Beni en çok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir. Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası günlerdeki çektiğim azabı bilirsin. Yanımdaydın. Mondros 30 Ekim’dir. Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu da bir milletin, mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır.” Atatürk bir an durdu, Fahrettin Paşa’ya baktı ve sonra elini masanın üzerine vurarak: “Deyiniz ki, bu tarihten silinmek istenilen bir milletin öcüdür…” Fahrettin Altay’ın “Ama bundan hiç bahsetmediniz” demesi üzerine, Atatürk “Övünmek olur, övünmek benimle beraber mefkureye inananların, milletin, ordunun hakkıdır” der. Fahrettin Altay’ın Atatürk’ün bu olaya bakışıyla ilgili düşüncesi şudur: “…Cumhuriyetin ilanı üç gün önce, iki gün sonra da olabilirdi. Bazı akımlar vardı, onlara karşı harekete geçmişti. Ama dikkatimden kaçmayan husus, müzakerelerin bir an evvel bitmesini istemesiydi. Adana’dan İstanbul’a verdiği şifrede yanında bulunduğum için, mütareke koşullarına olan şiddetli itirazını ve o günkü azabını çok iyi biliyordum. Diyelim ki, bu bir milletin öcüdür sözünden bir netice çıkarabiliyorum, belki iki neticeyi birden elde etmek istemişti.” 

“Dâhi odur ki, ileride herkesin takdir ve kabul edeceği şeyleri ilk ortaya koyduğu vakit herkes onlara delilik der” diyen Atatürk, Cumhuriyetin tarihini seçerken bile, dünyaya ve Türk ulusuna bir deha örneği daha göstermiş oluyordu. 

Her anlamı ile büyük Türk ulusunun öz ve aziz malı olan Cumhuriyet kıymetli evlatlarının elinde daima yükselecek ve sonsuza dek yaşayacaktır.


 Osmangazi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Metin Kale'nin Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yazısı.

Nazar Boncuğu Balık Çini-1



Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...