31 Ekim 2012 Çarşamba

Vazodaki Elma Hikayesi...


Konfüçyüs, öğrencilerine ders veriyordu. Sınıfa elinde dar uzun bir vazo ile geldi. Tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada tuttu. Diğer elinde de bir elma vardı. Elmayı vazonun içinde koyduktan sonra, vazoyu yere bıraktı ve şöyle dedi;

- Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı alabilir.

Öğrencilerden biri atıldı ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu.

Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalıştıkça elma elinden kaydı. Bir de elini vazoya sıkıştırdı, bağırmaya başladı:

- Elimi çıkaramıyorum!

 Konfüçyüs;

- Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmezsen, elini çıkaramazsın.

Öğrenci biraz daha uğraştı, elmayı elinden bırakmak istemiyordu; ama sonunda mecburen bıraktı. Elini vazodan çıkardı. Konfiçyus’a sordu:

- Elmayı vazodan çıkarmanın bir yolu var mı?

Konfüçyüs, nasıl olacağını göstereyim dedi ve vazoyu ters çevirdi. Elma kendiliğinden vazonun içinden yuvarlanıp çıktı. Öğrenciler çözümün bu kadar basit olması nedeniyle gülmeye başladı.

Konfüçyüs, öğrencilerine elmayı göstererek dedi ki:

- Göründüğü gibi basit değil, bazen bırakabilmek daha zordur. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız.

 Hayatın akışında bazen ulaşmak istediklerinize onları yakalamaya çalışarak değil, onların size gelmelerine izin vererek ulaşabilirsiniz. Bazen en doğrusu olayları kendi akışına bırakıp müdahale etmemektir. Sorunlara bakış açınızı değiştirdiğinizde farklı çözümler bulabilirsiniz.



Osmanlı Desen-10

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

30 Ekim 2012 Salı

Niye ben diyen herkes için...


   Brenda yamaç tırmanışı yapmak isteyen genç bir kadındır. Bir gün cesaretini toplayarak bir grup tırmanışına katılır. Tırmanacakları yere vardıklarında, neredeyse duvar gibi dik,büyük ve kayalık bir yamaç çıkar karşılarına. Tüm korkularına rağmen, Brenda azimlidir. Emniyet kemerini takar, ipi yakalar ve kayanın dik yüzüne tırmanmaya başlar. Bir süre tırmandıktan sonra, nefeslenebileceği bir oyuk bulur. Orada asılı dururken, gruptan yukarıda ipi tutan kişi dalgınlığa düşerek ipi gevşetir. Aniden boşalan ip, hızla Branda'nın gözüne çarparak lensinin düşmesine neden olur. Lens çok küçüktür ve bulunması neredeyse imkansızdır. Lens yamacın ortasında bir yerlerde kalmıştır ve Brenda artık bulanık görüyordur. Ümitsizlik içindeki Brenda, lensini bulması için Allah'a dua edebilirdi yalnızca. Ve içten içe düşünüp dua etmeye başlar. "Allahım! Sen bu anda buradaki tüm dağları görürsün. Bu dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bildiğin gibi, benim lensimin yerini de biliyorsun. Onu bulmama yardım et." 
   Patikalardan yürüyerek aşağı inerler. Aşağı indiklerinde, tırmanmak üzere oraya doğru gelen yeni bir grup görürler. İçlerinden biri "aranızda lens kaybeden var mı?" diye bağırır. Brenda'nın sonradan öğrendiğine göre, lensi bir karınca taşıyordur ve karınca yürüdükçe yavaşça kayanın üzerinde hareket edip parlayan lens yürüyenlerin dikkatini çekmiştir. 
   Eve döndüklerinde Brenda lensini nasıl bulduklarını babasına anlatacak ve bir karikatürcü olan babası da ağzıyla lens taşıyan bir karınca resmi çizerek, karıncanın üzerindeki baloncuğa bunları yazacaktır: "Allahım! Bu nesneyi neden taşıdığımı bilemiyorum. Bunu yiyemem ve neredeyse taşıyamayacağım kadar ağır. Ama istediğin sadece bunu taşımamsa, senin için taşıyacağım..." 

"Bu yükü niye taşıyorum" demeyin...



Osmanlı Desen - 9

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

28 Ekim 2012 Pazar

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...



Cumhuriyetin Onuncu Yıl Nutku


Türk Milleti! 

Kurtuluş Savaşı'na başladığımızın on beşinci yılındayız. Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun! 

Şu anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim. 

Yurttaşlarım! 

Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bundaki muvaffakiyeti, Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak, azimkârane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz; çünkü, daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. 

Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi, en geniş, refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız, daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. 

Çünkü,Türk milletinin karakteri yüksektir; Türk milleti çalışkandır; Türk milleti zekidir. Çünkü, Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini ve millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür. Türk milletine çok yakışan bu ülkü, onu, bütün beşeriyette, hakikî huzurun temini yolunda, kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta muvaffak kılacaktır. 

Büyük Türk milleti! 

On beş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiç birinde milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün medenî âlem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır. 

Türk milleti! 

Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. 

Ne mutlu Türküm diyene! 

Ankara, 29 Ekim 1933

22 Ekim 2012 Pazartesi

Bir Yumurta İki Bilgi


Konfüçyüs bir arkadaşına şöyle der:

"Senin bir yumurtan var, benim bir yumurtam var. Sen yumurtanı bana versen, ben de yumurtamı sana versem, yine senin bir yumurtan benim de bir yumurtam olmuş olur. Ama senin bir bilgin var, benim de bir bilgim var. Sen bilgini bana versen, benim bilgimle birlikte iki bilgim olmuş olur. Ben de bilgimi sana versem senin bilginle birlikte iki tane bilgin olmuş olur."



Bal Köfte...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

20 Ekim 2012 Cumartesi

Faleros'lu Demetrios’un Gençlere Nasihatı...


Faleros'lu Demetrios, gençlere şu nasihatte bulunuyordu:

"Üç kimseye mutlaka saygılı olunuz:

Kendi evinizdeyken, ailenize;

Sokaktayken, gelip geçenlere;

Yalnızken, kendinize."


Bal Dondurma...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

19 Ekim 2012 Cuma

Mutluluk...


Tolstoy'a,
"Nasıl mutlu olursunuz?" diye sorduklarında şu cevabı vermiş:
"Sahip olduğum şeylere sevinerek, sahip olamadıklarıma ise hiç üzülmeyerek."

Matrix...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

18 Ekim 2012 Perşembe

Soru...


Şirketin insan kaynakları yöneticisi, iş başvurusuna gelen adaylara bir soru sormuş;
“Sorunun doğru cevabı yok, vereceğiniz cevap sizi tanımamızda etkili olacak. Karanlık, yağmurlu bir gece, yağmur yağıyor, fırtına var, gök gürlüyor ve siz sabaha karşı iki sularında yalnız ve ıssız bir yolda araba kullanıyorsunuz. Araba iki kişilik. Biraz ilerde otobüs durağında üç kişi bekliyor. Birincisi doktor, daha önce hayatınızı kurtarmış. İkinci kişi, çok yaşlı ve hasta. Soğuktan ölmek üzere. Üçüncüsü, aşık olduğunuz ve bugüne kadar söyleme fırsatı bulamadığınız kişi. Hava gittikçe kötüleşiyor ve arabanızda sadece bir kişiye yer var. Böyle bir durumda ne yapardınız?”

Görüşmecilerden bazılarının cevapları tahmin edebileceğiniz gibi şöyle:

• Hasta adamı en yakın hastaneye götürürdüm.

• Doktor daha önce hayatımı kurtardığına göre onu alırdım.

• Hasta adam tabi ki önemli ama, kendi geleceğim ve hayatım için, aşık olduğum kişiyi alırdım.

Yine de cevap verenlerin yüzde 90 ı yaşlı adamı alacağını söylemiş. Ancak sadece bir kişi işe alınmış. Alınan kişinin cevabi şu;

“Arabadan inip anahtarı doktora veririm, doktor benim hayatımı kurtardığı gibi yaşlı adamı da hastaneye yetiştirip iyileştirebilir, böylece ben de hayatımın aşkıyla otobüs durağında baş başa kalırım, üzerimdeki montu ve şemsiyemi ona verir, sonra da aşkımı ilan ederdim!”

Sayfa Çalışması

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

17 Ekim 2012 Çarşamba

Kelimenin Gücü...


Brooklyn köprüsünde, bir bahar günü, kör bir adam dilencilik yapıyormuş. Dizlerinin dibine bir tabela koymuş. Üzerinde "DOĞUŞTAN KÖR" yazılı imiş. Herkes dilencinin önünden geçip gidiyormuş. Bir reklamcı bunu görmüş. Tabelayı almış arkasına bir şeyler yazmış, olduğu yere tekrar bırakmış.

Ne olduysa olmuş.  Gelip geçen ve bu tabeladaki yeni yazıyı okuyan herkes, başlamış dilencinin önündeki şapkaya, ha bire para atmaya...

Bir cümle yetmiş, onca kişiyi etkilemeye ve dilencinin şapkasının kısa sürede ağzına kadar parayla dolup taşmasına.
Tabeladaki eklenen yazı şuymuş:

"GÜZEL BİR BAHAR GÜNÜ... AMA BEN BAHARI GÖRMÜYORUM..."



Sayfayı Düzeltmek

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

16 Ekim 2012 Salı

Sağlam ve Basit Mantık...


Harvard Üniversitesi’nin mezunlar derneğinin NewYork’ta bir şubesi varmış. Yüzlerce eski mezun öğlenleri gelip orada yemek yermiş. Günlerden bir gün Harvard Üniversitesi rektörü NewYork’a işi düştüğünde oraya yemek yemeye gelmiş. Tabii ki tanınmıyor. Kapıdan girmiş ve vestiyerdeki yaşlı zenciye şapkasını, paltosunu ve şemsiyesini uzatmış.

Saygılı vestiyer memuru yaşlı zenci şapka, şemsiye ve paltoyu almış, bembeyaz dişlerini gösteren bir selam ve gülücük sarkıtarak, eşyaları kabul etmiş, ama hiçbir fiş, bilet makbuz vermemiş. Rektör şaşırmış ama bir şey dememiş. Nasıl olsa çıkarken bana yanlış giysileri verirler diye düşünmüş, o zaman da zaten buranın müdürü benim ile beraber dışarıya gelecek olduğu için, onu ikaz ederim ve fiş sistemini başlatırlar yaklaşımına girmiş.

Gerçekten de mezunlar derneğinin müdürü onun yanına gelmiş, beraber yemek yemişler, yemekten sonra da müdür rektörü kapıya kadar çıkartmış, kapıda vestiyere gelmişler, rektör yaşlı zencinin önüne dikilip, malzemelerini istemiş, zenci gene müthiş dişlerini gösteren gülücüğünü saçarak vestiyerin arkasına geçmiş ve doğru şapka, doğru palto ve doğru şemsiyeyi getirerek rektörün eline tutuşturmuş. Tabii rektör fena halde bozulmuş. Çünkü doğru malzeme kendisine geri verilince itiraz senaryosu çalışmıyor, nutuk atılamıyor, müdür ikaz edilemiyor. Duruma bozulan rektör gene de kurcalamaya çalışmış.

- Bu şapka, şemsiye ve paltonun benim olduğunu nereden biliyorsunuz? diye sorarak hırçınlanmış. Zenci gene dişlerini ve saygılı selamını sarkıtarak;

- Bunların size ait olup olmadığını bilmiyorum efendim! demiş.

İşte şimdi yakaladım! diye aşka gelen rektör derhal saldırmış: O zaman bunları neden bana verdiniz? Zenci bir kere daha gülücük ve diş dolu selamını saygı ile vererek yinelemiş

- Çünkü onları bana siz vermiştiniz!

Diploma, apolet, unvan, uzmanlık falan filan hiçbiri önemli değil. Hayatta başarı için gerekli olan basit ve sağlam bir mantıktır.



Karate

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

15 Ekim 2012 Pazartesi

Mantık...


Yeni öğretim yılına başlayan öğrenciler, haftalık ders programlarına yeni giren mantık dersini görürler. Çok geçmez bu derse yaşlı bir profesörün de gireceğini öğrenirler.
Sonuçta merakla bekledikleri ilk mantık dersi başlar. Meraklı öğrencilerden biri söz ister:

— Sayın Profesör, mantık bize ne öğretir? Lütfen her şeyden önce bize bunu anlatır mısınız?

Profesör; kendine, derse, merak ve şüpheyle bakan öğrencilerine:
— Mantık dersinin insan düşüncesine yaptığı etkiyi açıklamak biraz güçtür. Onun için bunu sizlere bir örnekle açıklamak istiyorum. Farz edin ki, maden ocağından iki insan çıkıyor, birisinin üzeri tertemiz, diğerininki ise kömür karası içinde. Bunlardan hangisinin yıkanması gerekir?

Öğrenciler, hiç tereddüt etmez:
— Elbette ki, kirlisi yıkanmalıdır! Diye bağırır.

Profesör, gülümseyerek konuşmasını sürdürür:
— İşte evlatlarım, mantık bu soruya yanıt vermeden önce şu soruyu sorar: Nasıl olur da bir maden ocağından çıkan iki kişiden birinin üzeri tertemiz iken diğerinin ki kirli olabiliyor?



Export

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

13 Ekim 2012 Cumartesi

İyilik ve Kötülük...


Yaşlı kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyordu. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı.Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk kulübeyi korumak için biri yeterli gözükürken niye ötekinin de olduğu, hem niye renklerinin illede siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine. Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı. 
- Onlar dedi, benim için iki simgedir evlat.
- Neyin simgesi? diye sordu çocuk.
- İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları. 
Çocuk sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü ve her çocuğa bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi: 
- Peki sence hangisi kazanır bu mücadeleyi? Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa: 
- Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem o!

Kısa Bir Mola...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

9 Ekim 2012 Salı

Robin Sharma Sözleri...


• İnsanlar,sen istediğin kadar hayatındalar,göz yumduğun kadar dürüstler ve onları affettiğin kadar iyiler.
• İnsan geride bıraktıklarını özler, elinin altındakilerden sıkılır, ulaşamadıklarına tutulur ve ulaşılmaz olan hep aşk olur!
• Bir insanın yaşayıp yaşamadığını anlamak istersen, nabzına değil onuruna bak, duruyorsa yaşıyordur.
•İnsan beklentisi kadar mutludur. Formül: Sıfır beklenti, sonsuz mutluluk.
• Hala açlıktan ölenler varsa dünyada, Aslında ölen insanlar değil; insanlıktır.
‎• Ölüm hayatta büyük kayıp değildir. Asıl büyük kayıp,yaşarken içimizde ölenlerdir.
• Hayatta bir tek başarısızlık vardır, o da denememektir.
• Hepimizin başı sağolsun. İnsanlık ölmüş.
• Kaygı verici düşünce bir embriyo gibidir; oluştuğunda küçüktür, ama büyür ve daha çok büyür. Kısa süre sonra kendi kontrolünü eline alır.
• Geçmişteki acılarına gülümseyerek baktığın an; Büyümüşsün demektir.
• Kimse bana kendini kanıtlama çabasına girmesin. Çünkü herşey ortada, yeni maskeler üretmenin bir lüzumu yok.
• Akıl yasama organı olabilir. Ama yürütmeyi mutlaka yüreğe bırakmalısınız.
• Cevap vermen gereken tek kişi, her sabah aynaya baktığında gördüğün kişidir.
• Kadın olmak: Her erkekte bir parça bırakmak değil, bir erkekte bütün olabilmektir.
• Geçmişinizin üzerinde durup düşündüğünüz her an geleceğinizden çalıyorsunuz.
• Erkek olmak: Mükemmelliğini bir çok kαdın dα ispαt etmek değil, tek bir kadına mükemmeli yαşαtαbilmektir.
• Olαğαnüstü birşeydir aşk; siz bile kendinizi sevemiyorken, O sizi bir başkasına sevdirir.
• Çoğu insan nasıl yaşanacağını, ancak ölme vakti geldiğinde öğrenir, çok yazık. Çoğu insan ömrünün en güzel yıllarını, bir apartman dairesinin odasında, televizyon seyrederek geçirir. Çoğu insan yirmi yaşında ölür ve seksen yaşında da gömülür. Bunun, sizin başınıza da gelmesine lütfen izin vermeyin.
• Eğer kim olman gerektiği hakkında en ufak bir fikrin dahi yoksa, doğru arabalara, evlere ve giysilere sahip olmak tamamen anlamsızdır. Bu yüzden hayatta daha fazlasına sahip olmaya çabalamaktan vazgeç ve hayat için daha fazlası olmaya çalış. Sonsuz mutluluğun yattığı yer burasıdır.
• İnsan gelişimi, bir trene benzer: Kendini aşan insan garından, haddini aşan insan ise rayından çıkmış demektir.
• Hiçbir zaman hayattan bembeyaz bir sayfa bekleme. Çünkü ikinci sayfa bile, birincinin izlerini taşır.
• Külkedisi ne yapsın, kendisini ancak ayak numarasından tanıyabilen bir salağı.
• Her insanın aynalara göstermediği bir yüzü ve kimseye söylemediği bir hüznü vardır.
• Kadınlar anlaşılmak için değil yaşanmak içindir. Yaşanacak kadın bulduysanız, anlamak için vakit kaybetmeyin.
• Bir dağın zirvesinde olmanın keyfini önce eteklerinde yürümeden nasıl yaşayabilirsin.
• Bana iyi gelenler, hep benden gidenler oldu .
• Zihnin, gerçekte vücudundaki kaslardan farklı olmadığını hatırlamalısın. Kullan ya da kaybet.
• Hiçbir şey için asla çok geç değildir ya da benim durumumda, istediğin kişi olmak için çok erken değil. Zaman sınırı yoktur, istediğin zaman başlayabilirsin. Değişebilir ya da aynı kalabilirsin. Bunun bir kuralı yoktur. En iyisini ya da en kötüsünü yapabiliriz. Umarım,sen en iyisini yaparsın. Umarım, seni şaşırtacak şeyler yaşarsın. Umarım, daha önce hiç hissetmediğin şeyler hissedersin. Umarım,d eğişik bakış açıları olan insanlarla tanışırsın. Umarım,  gurur duyacağın bir hayatın olur. Öyle olmadığını anlarsan... Umarım, en baştan başlayacak gücü bulursun.

Gezinti...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

8 Ekim 2012 Pazartesi

Hayat Dermiş ki...


Hayat dermiş ki;
Sevdiğin insanda arayacağın ilk şey iyi niyet olmalıdır. O yoksa başa özelliklerinin anlamı kalmayacaktır.

Hayat dermiş ki;
Dost dediğin sadece kötü gününde yanında olan değildir, aynı zamanda sevincine de en az senin kadar sevinendir.

Hayat dermiş ki;
Başarmak için sıradan olandan ayrılmak zorundasın. Bırak insanların karşı duruşunu, doğru bildiğine sarıl ısrarla.

Hayat dermiş ki;
Daha önce görmediğin biriyle karşılaştığında ilk dakikalara dikkat et. O insanın pozitif yada negatif enerji veren biri olduğunu anlayacaksın.

Hayat dermiş ki;
Yaptığın seçimlerden dolayı başın derde girerse eğer, ilk suçlaman gereken kişi sensin. Sızlanmak ve başkalarını suçlamak yerine, hatanı bulmaya çalış.

Hayat dermiş ki;
Bir yıkımla karşılaştığında yas tutma. O yıkımı, ne yap et öğretmenin haline getir.

Hayat dermiş ki;
Hayvan sevmeyen insanlardan uzak dur. Doğal ve güzel olanı sevemez onlar çünkü.

Hayat dermiş ki;
İnsanlara kendini defalarca anlatmak zorunda kalma. Ya oradan ayrıl yada bildiğini oku.

Hayat dermiş ki;
Hedeflerin konusunda kararlı ol. Engelleri düşünme. Ya bir yol bul, ya bir yol aç.

Hayat dermiş ki;
İçgüdülerinin sesine çok iyi kulak ver. Unutma ki, onca hayvan türü onlar sayesinde varlığını sürdürüyor milyonlarca yıldan beri.

Hayat dermiş ki;
Kendini saygın bir birey haline getir. Aksi taktirde, boşuna beklersin başkalarının sana saygı duymasını.

Hayat dermiş ki;
Başına bir şey geldiğinde, neden başkalarının değil de benim başıma geldi bu iş diye sızlanma, durduğun yere bak.



Yeni Sayfa Açalım...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

6 Ekim 2012 Cumartesi

Kimine Göre...


Yeni bir günün telaşıyla hareketlenmiş sokaklardan birinde, büzüldüğü kaldırımın köşesinde, mışıl mışıl uyumaktaymış adam. Bu manzarayı görenler, farklı yargılara varmışlar.

"Bütün gece kumar oynayıp, yorgunluktan sızıp kalmış olmalı. Kumarbazlar böyledir işte," diye düşünmüş birisi. Diğeriyse, "Zavallı, çok hasta herhalde. Onu uyandırmamalı. Kendine geldiğinde evine gider nasılsa," demiş ve yoluna devam etmiş. "Şu hale bak!" diye söylenmiş ötekisi, "Pis sokak serserisi, insan müsvettesi! Bedava içki buldun; içip körkütük sarhoş oldun. Şimdi de yolumuzu tıkıyorsun."
Son şahıs ise, saygıyla adamın önünde eğilerek şöyle demiş: "Bir ermiş için Tanrı'dan başka hiçbir şeyin önemi yoktur. Şu anda kim bilir hangi boyutlarda dolaşıyor. Onu rahatsız etmemeli."

Metafizikçilerin önemini anlatmakla bitiremedikleri evrensel bir yasayı işliyor bu Hint hikayesi. Içimizdeki bir şeyleri daimi olarak dışarıya projekte ettiğimizi; yaşamın ekranında ancak kendimizde varolanları görüp, algılayabileceğimizi vurguluyor, "Yansıtma Yasası".

"Bütün dünya kendi projeksiyonlarımızdan başka bir şey değildir," diye izah ediyor Swami Satchidananda, "Temeliyse, düşüncelerinize ve zihni tavırlarınıza dayanır. Eğer zihninizde cehennem varsa, hiçbir yerde cenneti göremezsiniz. Eğer zihninizde cennet varsa, cehennem bile sizin için cennet olacaktır."

Kendi içindeki kızgınlığı, saldırganlığı, kabalığı sahiplenmeyenler nereye giderlerse gitsinler, dünyanın agresif ve nezaketsiz insanlarla dolu olduğunu söyleyeceklerdir. Ağzımızdan bilinçsizce çıkanları, kulağımız farkındalıkla duyduğunda; başkalarına atfettiğimiz duygu ve düşünceler kendimizi sevmemiz ve yaşadıklarımıza müteşekkir kalmamız için eşsiz birer fırsata dönüşecektir.

Gerçeğe ulaşmak istiyorsak eğer, tahammül sınırlarımızı zorlayan insanları dikkatle inceleyerek, onlar için sarf ettiğimiz sözlerin ne anlama geldiğini irdelememiz gerekiyor. Öz güvenle ilgili bir probleminiz varsa mesela, zaman zaman yaptığınız çıkışlarda, karşınızdakini "akılsız ve aptal olmakla" suçlayarak rahatlamaya yeltenirsiniz. Egonuzu aşmakta zorlanıyorsanız, başkalarında şahit olduğunuz ego sizi tedirgin ederek, çözüm bulmayı bekleyecektir.

Çalışma mekanizmasını ancak deneyerek kavrayabileceğimiz bu yasanın çok enteresan bir başka yönü de var. Başkalarına verdiğimiz nasihatleri genellikle kendimiz duymak ve ikna olmak için söyleriz. Dolayısıyla yol gösterip, nasihat verdiğinizde, kullandığınız kelimelere, kurduğunuz cümlelere dikkat edin. Onların mutlaka bir şekilde geçerli olduğunu; en iyiyi, en doğruyu seçip yaşayabilmeniz için ipucu verdiklerini fark edeceksiniz. Söylediklerinizi dinlerseniz, içinizde keşfedeceğiniz derinlik, dinginlik ve irfan, kendinize duyduğunuz güvenin, saygı ve sevginin artmasını sağlayacaktır.

Şahsımıza yöneltilen eleştirilerden, kendimizi geliştirmek, güçlendirmek adına payımıza düşeni kabullenirken, sözlerin gerisindeki manayı deşifre ederek karşımızdakini daha iyi anlama olanağını elde ederiz. Duyduklarınız sizi yüreğinizden vurduğunda, saldırıya veya savunmaya kalkışmadan, durup düşünün. Çünkü o, acıyan bir yaranın sözlere, hareketlere dökülerek, çare bulma arayışıdır.

Problemlerinizi halledip, yaralarınızı iyileştirdiğinizde, önceleri gösterdiğiniz aşırı reaksiyonlar gittikçe dinecek ve sizi daha nötr bir davranış tarzına yöneltecektir. Genellikle sizi üzen, sinirlendiren, tedirgin eden bir tavır veya söz karşısında artık hiç etkilenmediğinizi, tepki bile göstermediğinizi fark ettiğiniz an, bilin ki konu kapanmıştır.



Insert Page After

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

5 Ekim 2012 Cuma

Diyojen ve Büyük İskender


Diyojen İskender'e ayağa kalkmadı. Hiç istifini bozmadı. Binlerce insan: "İskender geliyor," diye kırılıp geçiyorken o, yerinden kımıldamadı bile.

-Sen ne yapıyorsun, gelenin kim olduğunu bilmiyor musun, diye onu tartakladılar.

İskender:
-Durun, dokunmayın!...

-Görmüyor musun, İskender geliyor, diye insanlar yerlere yatıp kalkıyorlar! Sen yoksa İskender'i tanımıyor musun? dedi.

Diyojen:
-Tanıyorum. İyi tanıyorum ve sizi iyi biliyorum, diye cevap verdi.

İskender:
-O halde söyle kimim, ben?

Diyojen:
-Bendemin bendesisin (Esirimin esirisin), dedi.

İskender sarsıldı. Yerinde duramadı ve atından indi.
-Nedemek bu? dedi.

Diyojen:
-Sen, toprak için insan öldürüyorsun. Dünya benim esirim, kölem. Sen de benim köleme köle olmuşsun. Kim kime ayağa kalkacak? dedi.

İskender bunu kabullendi. Diyojen'in büyük bir filozof olduğunu anladı ve dedi ki:

-Dile benden ne dilersen.


Diyojen:
-Gölge etme başka ihsan istemem...



Nazar Boncuğu Kolye Kuğu

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

4 Ekim 2012 Perşembe

Hiç Olmazsa Bir Kere İtiraz Et...


Xenocrates (Zenon) bir öğrencisiyle konuşuyor, o ne derse öğrencisi sürekli onaylıyormuş. Filozofun sabrı tükenmiş ve bağırmış:

“Hiç olmazsa bir kere itiraz et, başka bir fikir söyle de iki kişi olduğumuzu anlayayım..”

Nazar Boncuğu Kolye Yonca

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

3 Ekim 2012 Çarşamba

Derviş Kaşıkları


Bir gün sormuşlar ermişlerden birine; "Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" 
"Bakın göstereyim" demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. 
Ermiş; "Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. "Peki" demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. 
Bunun üzerine, "Şimdi..." demiş ermiş, "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe." Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen, ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyrun" deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 
"İşte" demiş ermiş, "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Şüphesiz şunu da unutmayın. Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman..."

Nazar Boncuğu Kolye Kalp

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

2 Ekim 2012 Salı

Yaşamın Anahtarı 10 Temel Hint Öğretisi...


1.Düşünmeye vakit ayır;
Düşünce güç için kaynaktır. 

2.Eğlenceye vakit ayır; 
Eğlence gençliğin sırrıdır.

3.Okumaya vakit ayır; 
Okuma bilginin pınarıdır.

4.Duaya vakit ayır; 
Dua, güç anlarda direnmenin desteğidir.

5.Sevmeye vakit ayır; 
Sevme yaşamı tatlı kılan şeydir.

6.Anlaşmaya vakit ayır.
Anlaşma hoşgörünün anahtarıdır

7.Gülmeye vakit ayır; 
Gülme ruhun müziğidir.

8.Vermeye vakit ayır; 
Verme günün aydınlığıdır.

9.İşini yapmaya vakit ayır.
İş, huzurun kaynağıdır. 

10.Teşekküre vakit ayır; 
Teşekkür, yaşam pastasının kremasıdır."

İdare edilecek 3 şey: Dilimiz, huyumuz, hareketlerimiz.

Sevilecek 3 şey: Cesaret, nezaket, yardım.

Takdir edilmeyecek 3 şey: Kin, kibir, nankörlük.

İstenen 3 şey: Sağlık, dostluk, huzur.

Düşünülecek 3 şey; Hayat, ölüm, sonsuzluk.


Düşünmek neden güç kaynağıdır? Zekayı kullanmak, soru sormak ve düşünmekle ilgilidir. Düşünmek, kişiyi diğerlerinden ayırarak kendi özüyle, iç evreniyle buluşturur.

Eğlenmek ise, kişinin keyif aldıklarını keşfetmesi ve sevdikleriyle paylaşması, yeniden ve yeniden doğmasıdır.

Okumak, kişinin önüne serilen yepyeni dünyalar, yeni bilgi ve serüven şehirleri, alabildiğine ilginç sokaklar her cümlede, her paragrafta.

Dua, sabrın ve umut etmenin simgesi ve anahtarı...

Sevmek, karşılıksız, beklentisiz, dürüst ve doğal... Kişiye çok daha fazlası geri döner.

Anlaşmak önemlidir, herkes farklı düşünüp davranabilir ama saygı çerçevesinde kalıp hareket eden kişi, hoşgörüsünü göstererek kendini rakip ya da düşman olarak görenleri yener.

Gülmek, mutluluğun dansı... Gülen kişi, kimin kendine güleceğini bilemez ama bir ayna gibi yansıması dağılır ve çoğalır.

Vermek, karşılıksız vermek, sizi hafifletir. Başkaları karşılık beklese de beklemese de, o kişi ışığını yayar. O günün aydınlığıdır çünkü...

İş, çalışmak, kişinin ruhen ve bedenen bulunduğu ortama yaydığı enerji, dolayı ya da dolaysız insanlara ve "insanlığa" hizmet vermek, huzurun anahtarı.

Teşekkürler yaşam pastasını paylaşmanızdır...

Nazar Boncuğu Türkiye

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

1 Ekim 2012 Pazartesi

Konfüçyüs’ten Yaşamın Sırrını Fısıldayan 8 Öğüt


Yaptığının aynısı sana geri gelir
“Kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma.”
Çok basit gibi görünüyor, değil mi? İşte bu basit kural günlük yaşamda son derece etkili sonuçlar doğurur. Dürüst olun ve başkalarına karşı nasıl davrandığınızı masaya yatırın. Sonra da size nasıl davranılmasını istediğinizi düşünün. Önce siz kendi davranışlarınızı değiştirin ki bunun geri dönüşümünü alasınız. Kural hemen işleyemeyebilir. Siz kibar, olumlu, uyumlu davransanız da karşınızdaki bunu ilk anda fark edemez bazen. Ama siz siz olun, ilkenizden vazgeçmeyin; ettiğiniz her söz, yaptığınız her hareket doğrusu ve yanlışıyla er geç kapınızı tıklatacaktır.

Anlamak için önce yapmalısın
“Duydum ve unuttum. Gördüm ve hatırladım. Yaptım ve anladım.”
Bir şeyi gerçek anlamda öğrenebilmek, özümseyebilmek için onu yaşamınıza geçirmeli, uygulamalısınız. Okumak ve işi yapanları gözlemlemek kuşkusuz çok faydalıdır; ama anlamanın anahtarı yapmaktır. Mesela bir pedagog olarak çocuk yetiştirme kuralları hakkında ahkam kesebilir, mantıksal akıl yürütmeler yapabilir, teoriler öne sürebilirsiniz. Ama bir çocuk sahibi olduğunuzda işin gerçek yüzüyle yüzleşir, bildiğinizi sandığınız birçok şeyi bizzat yaşayarak öğrenirsiniz.

Ulaşamasan da sorun değil, yeter ki bir şey hedefle!
“Yıldızları hedefleyip onları değil de ayı ele geçirebilirsin; olsun. Sen yeter ki bir şey hedefle, onu gözüne kestir.”
En önemli şey başlamak ve neticelendirmektir. Tökezleyebilirsiniz, düşebilirsiniz; takmayın kafanıza. Sorun değil! Hedeflediğinizi değil de ona yakın bir şeyleri başarabilirsiniz. Bu da problem değil. Ama hiçbir şey hedeflemez, dolayısıyla kılınızı kıpırdatmadan öylece oturursanız bir ömrü heba etmiş olursunuz.

İstediğin neyse ona odaklan
“İnsan iyi düşüncelere ne kadar odaklanırsa, hem kendi dünyası hem de cümle alem o kadar güzel olur.”
Neye odaklanır ve düşünürseniz çevrenizde de onu görürsünüz. Düşünce şeklinizi değiştirmek, dünyanızda radikal değişimler yaratır. Daha önce göremediğiniz şeylerin varlığına hayretle şahit olursunuz. Önceden çok önem verdiğiniz ve kafaya taktığınız şeyler gözünüzde ciddiyetini yitirir ve “Hiç de mühim değilmiş halbuki” derken bulursunuz kendinizi. Davranışlarınız, baskın fikirleriniz doğrultusunda biçimlenir. Negatif düşüncelerinizi pozitif olanlarla değiştirirseniz tavır ve davranışlarınız da pozitife dönüşür, dünyanız güzelleşir. Sizin küçük dünyanızdaki bu değişim dış dünyaya da sıçrar. Çünkü siz çevrenizdekilere olumlu ve güzel hislerle yaklaştığınızda, bu iyilik halkası onlardan başkalarına yayılarak büyür.

Bırak geçmiş geçmişte kalsın
“Gerçekleşmiş şeyler hakkında konuşmak, geçmişte kalmış şeyler hakkında pişmanlık duymak boşunadır.”
Geçmişte başımıza gelen kötü şeyleri deşip deşip üzülmeden, ahlanıp vahlanmadan edemeyiz. Çünkü kötü tecrübeler ve yaşanmışlıklar egomuzu kabartır. Kendimizi önemli hissettiğimiz için yaşadığımız olumsuz şeyleri gözümüzde daha da büyütüp bu benim gibi birinin başına nasıl gelir diye düşünürüz. Bu durumu birileriyle paylaşarak da başkalarının dikkat ve ilgisini üzerimizde toplamak isteriz. Son derece insani bir durumdur bu. Ama ne yazık ki bize acı vermekten başka hiçbir şey kazandırmaz. Geçmişi değiştiremeyiz çünkü. Bunun yerine kendimize şöyle sormalıyız: “Yaşadığım bu kötü tecrübeden ne öğrenebilirim, benim yanıma kalan nedir?” Geçmişi düşünme demek kolay elbet. Başarmak ise zor ve zaman alıcı. Hatıralarımız bize sıkı sıkı sarılma eğilimi gösterir, yakamızı bırakmazlar. Ancak zamanla bizi daha seyrek ziyaret etmeye başlarlar. Ta ki bir gün onları tamamen unutana dek…

Tepkini geciktir, böylece kötü sonuçlarından sakın!
“Öfkelendiğinde sonunun nereye varacağını hesap et.”
Zihnimizi ne kadar eğitirsek eğitelim, sonuçta insanız ve kimi zaman kontrolü kaybettiğiz anlar olur. Böyle anlarda ileriyi düşünmek yapılacak en iyi şeydir. Öfkenize yenilmek ve o anda içinizden geldiği gibi davranmak kolaydır. Peki ya sonrası?.. Buna değer mi? Öfkelendiğinizde içinizden 10’a kadar sayın ve öfkenizi yenemeyip hiddetle davrandığınızda, sonrasında neler olabilir, bunu düşünün.

Şimdi buradasın, başka bir yerde değil!
“Geçmişi ya da geleceği, neyi düşünürsen düşün, şu an buradasın, şu zaman ve şu mekandan kaçamazsın.”
Geçmişte ya da gelecekte kaybolmak kolaydır. Ama ne yaparsanız yapın içinde bulunduğunuz andan ve mekandan kaçamazsınız. Geçmiş veya geleceğe saplanıp kalmak bir alışkanlık halini almamalıdır. Aksi halde “şimdi”nin gücü elinizden uçar gider. Böyle durumlarda bir-iki dakika derin nefes alarak soluklarınıza odaklanın. Veya o andaki işinize yönelerek dikkatinizi oraya verin.

Hayatın basitliğini fark et!
“Hayat aslında çok basit. Fakat nedense onu karmaşıklaştırma konusunda ısrar ediyoruz.”
Zihin düşünmeyi sever. Bu yüzden düşündüklerini zamanla daha kompleks bir yapıya büründürmeye meraklıdır. Zamanla gözümüzde karmaşıklaşan ve zorlaşan şeyler bizi harekete geçmekten alıkoyar. Zihnimiz o işin başarılamayacak denli zor olduğuna inandırmıştır çünkü bizi. Detaylar ve önemsiz ayrıntılar içinde boğulmayın. Yaşamınızda neyin önemli olduğunu belirleyin ve bunun dışındakileri eleyin gitsin. Önemli olan neyse enerjinizi ona yöneltin. Düşüne düşüne bir yere varılmaz, eyleme geçmenin önemini görün. Aksiyon, statik şekilde düşünmekten daha çok şey öğretir bize; hayat ve kendimiz hakkında…

Konfüçyüs’ün 3 Nasihati
· Hiçbir şey yapmamaktansa oyun oynamak daha iyidir.
· İnsanların doğası birbirinin aynısıdır; onları farklı kılan alışkanlıklarıdır.
· Asla değişmeyenler, en zekiler ve en ahmaklardır.

Nazar Boncuğu Zar

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...

Sitede bulunan resimler hiçbir şekilde kullanılamaz ve kopyalanamaz...