18 Eylül 2012 Salı

Mevlana’nın Felsefesi


       Mevlana Celalettin, Orta Asya’nın Horasan bölgesindeki Belh kentinde doğmuş, daha sonra ailesiyle birlikte Konya’ya gelmiş, orada yaşamış ve ölmüştür. Farsça olan ve yaklaşık 26 bin beyitten oluşan “Mesnevi” en önemli eseridir. 
     Mevlana Celalettin(1207–1273), öncelikle şu iki soruya yanıt aramıştır:
1)Evrenin varlık nedeni nedir? Başka bir deyişle neden ve nasıl oluyor da bu evren vardır?
2)İnsanın bu evrendeki yeri ve değeri nedir?
      Mevlana birinci soruyu vahdetivucut (varlığın birliği: Tanrı, evrenin özü;  öteki canlı ve cansız varlıklar da onun belirtileridir.) inancı içinde yatmaktadır. Ona göre de gerçek ve mutlak varlık yalnızca Tanrı’dır. Tanrı’nın “gizli bir hazine” olmaktan çıkıp bilinmeyi istemesi, iyilik ve güzelliğini göstermeyi arzulaması evrenin varlık nedenidir. Başka bir deyişle Tanrı, güç ve yüceliğini göstermek için evreni yaratmıştır. Bu bakımdan evren bir görüntüler alanından ibarettir.
      İnsanın evrendeki yeri ve değerine gelince, Mevlana’ya göre insan, evrendeki diğer yaratıklardan üstündür. Çünkü bilgiye ulaşmış tek varlık insandır. Sadece insan tek varlığın(Tanrı’nın) özünü, güzellik ve iyiliğini sezebilir.
      Mevlana her varlığa, düşünceleri ne olursa olsun her insana karşı hoşgörülüdür. “yaratılmış her varlığı sevmek iyi, sevmemek kötüdür.”
      Mevlana’nın şu rubaisinde de bunu görmekteyiz:
     
        “Gene gel, gene.
         Ne olursan ol,
         İster kâfir ol, ister ateşe tap, ister puta,
         İster yüz kere tövbe etmiş ol,
         İster yüz kere bozmuş ol tövbeni.
         Umutsuzluk kapısı değil bu kapı;
         Nasılsan öyle gel.”

      Mevlana bütün insanlığı bir tutmuş ve gerçek mutluluğu bulmuştur. O’na göre ümitsizlik yoktur, her sorunun bir çözüm yolu vardır. Bütün insanlar birdir.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder